Başı başka, sonu başka yazı…

İlk kendimi gerçek anlamda özgür hissedişim hiç şüphesiz üniversite senelerimde annem-babam olmadan Viyana’ya gittiğimdeydi.
Walkman’imin kulaklığını takıp Viyana sokaklarında yürümek bile bana kendimi özgür ve enerji dolu hissettirirdi.
Yepyeni bir çevreye girip, İstanbul’a ait angaryalardan, koşturmalardan, trafikten uzakta kalmak bana ilaç gibi gelmişti.
Tabii yeni arkadaşlıklar kurmak da!

Nedendir bilinmez, inanılmaz bir mutluluktur bende hayatıma yeni bir arkadaşın girmesi. (Hatta bu sebepten bana “headhunter” adını takan şeker hatun(lar) lütfen yorumlarda parmak kaldırsın!)
Yeni bir arkadaş, hiç bilmediğim bir evin kapısını aralayıp, içeriye meraklı bakışlar fırlatmak gibi…
Heyecanla bu yeni kişiyi keşfeder, kendi kapınızı da ona açarsınız.
Ben öyle çok ayak diremem, eğer gerekli elektriği almışsam, kimi zaman tanışmamızın 3. gününde hayatımı çarşaf gibi sererim ortaya…

İnsanlara sonuna dek güvenmesem bile, onlardan korkmam.
Temkinli olmam gerektiğini bildiğim halde yapamam.

Temkinli olursam ben olamazmışım gibi gelir bana.
Doğal olamayacağım için yüzüme yapışmış gibi duran gülümsememin, boğazımdan içeri kaçacağından, ağız kulak mesafemin daralacağından korkarım.

İbotane bu konuda beni sıkça uyarsa da akıllanmıyorum sanki.
İbotane’nin uyarılarını geçtim, hatamın sonuçlarına kendim bizzat katlandığım halde, kimileri güvenimi ezip geçtiği halde akıllanmıyorum ben!

Geçenlerde yakın bir arkadaşım “Sahip olmak isteyebileceğin herşeye sahipsin, ne mutlu sana.” dedi bana ve ekledi:
“Sen zaten farkındasındır.”
Kıskanarak değil, iyi niyetle söyledi bunları.
Kendisi 40’larını geçmiş, hiç evlenmemiş.
Artık evlenmek, daha da önemlisi baba olmak istiyor.
Başka bir deyişle şimdiki kadar esnek olamamak, ama onun yerine her akşam keyifle gideceği bir evi olsun istiyor.
Benimse başıma gelen ve başımda olan binbir güzelliğe rağmen kendime göre başka başka hedeflerim var elbette.
Temelde her şeye sahip olsam da, detaylara dokunulabileceğini düşünüyorum!!!
Kim doymuş ki şu dünyada, ben doyayım, “Tamamım, hem de tastamam!” diyeyim?

Hedeflerim var olmasına da, kimi zaman tek isteğim bebek olmak oluyor.
Siz hiç düşünüyor musunuz bilmiyorum, ama ben arabada uyuduklarında gece yataklarına taşırken Neva ve Merva’nın yerinde olmak istiyorum.
Güvendiğim birilerinin olmasını, ben, kucağına aldığında, öpe koklaya yatağıma götürürken gözlerimi aralayıp baktığımda güven duyduğum biri arkamda olsun istiyorum.
Çocukken Viyana’da özgürlüğümün tadını çıkarırken ve o anda nirvanaya ulaştığımı sanırken, şimdilerde kimi zaman en başa dönmek, kendimi başkalarına teslim etmek, özgürlükten ödün verip, huzura ve güven duygusuna kucak açmak istiyorum.

Aslında tüm bu yazının özeti: Arabada giderken ani fren yaptığında refleksle kolunu önüme uzatan, beni korumaya çalışan babacığım yanımda olsun istiyorum…

“Başka türlü bir şey benim istediğim, ne ağaca benzer, ne de buluta…”* diyorum ve ekliyorum:
Tüm babaların babalar günü kutlu olsun!

N.U.R.

*Yeni Türkü

NOT: Bu yazı 2010 Babalar günü için yazılmıştır…